Yaratıcılık; olaylara yeni bir gözle ve farklı açılardan bakmak, hızlı düşünce akışı içerisinde birbiri ile ilgisi yokmuş gibi görünen konular arasında beklenmedik ilişkiler görmek, bağlantılar kurmak ve etkili sonuçlar çıkarmaktır. Kısaca diyebiliriz ki; yaratıcılık yol boyunca bize ışık tutan, basit ve harika çözümler sunan sahip olduğumuz en değerli sermayemizdir. Araştırdığımız, düşündüğümüz, ürettiğimiz, denediğimiz, gerektiğinde risk aldığımız, hata yaptığımız ve aynı zamanda keyif duyduğumuz bir sermaye…
Yaratıcılık, eski çağlarda ilahi bir güç olarak görülüyordu. 1800’lü yıllara geldiğimizde yaratıcılığın insanlara özgü olduğunu anladık, ancak sadece sanat için geçerli bir yetenek olduğunu zannettik. Sanayi toplumuna geçiş ile birlikte, yaratıcılık sadece sanat için gerekli bir yetenek olmaktan çıkmış ve zorunlu bir iş yeteneği haline gelmiştir. Günümüzde de yaratıcılık yeteneğini tıpkı sanat ya da bilimde olduğu gibi iş alanında da en etkili şekilde kullananlar rekabet avantajı kazanmaktadırlar. Günümüz şartlarına baktığımızda “farklı” olmanın ve “fark yaratmanın” gerekliliği daha net anlaşılıyor. İstediğimiz zaman her yerden rahatlıkla ulaşabildiğimiz internet, her an elimizin altında olan cep telefonları, dünyanın her yerinden seyredebildiğimiz televizyon kanalları ile artık bilgi elimizin altında. Bilgiyi sürekli yenilemek, süreçleri ve yaklaşımları daha hızlı iyileştirmek ise rekabet avantajı yakalamak adına bir zorunluluk…İşte, bu noktada “yaratıcılık” ön plana çıkıyor. Bireysel ve kurumsal anlamda yaratıcı olmak, fark yaratmak isteyenler: “Birey olarak nasıl daha farklı› olabilirim?”, “Kurum olarak çalışanlarım ve müşterilerim için hangi farklı çözümleri geliştirebilirim?”, “Yaratıcılık nasıl desteklenebilir?”, “Herkes yaratıcı mıdır?”, “Yaratıcılık geliştirilebilir mi?” sorularının cevabını arıyor.
Yaratıcılık doğası gereği bireysel bir süreçtir. Herkesin içinde bir ölçüde yaratıcılık potansiyeli vardır ve bu geliştirilebilir bir yetenektir. Aslında, günlük hayatımızın her alanında farkında olmadan yaratıcılığımızı kullanırız. Giysilerimizi seçerken, yaşadığımız yeri ya da ofisimizi dekore ederken, iş hayatında karşılaştığımız bir probleme çözüm ararken… Bu noktada, kişilik özelliklerimiz, becerilerimiz, tutumlarımız, duygusal zekâmız, duyma, algılama, farkında olma, karar verme yetilerimiz ve tabi ki bilgi düzeyimiz devreye girmektedir. Yaratıcılığını kullanmak isteyenlerin ise tek yapması gereken şey, bu doğrultuda hayata baktıkları pencereyi genişletmeleri ve farklılaştırmalarıdır.
Kurumsal açıdan baktığımızda ise, günümüzün rekabetçi iş ortamı içerisinde artık şirketlerin bütün çalışanları ile bilmesi, düşünmesi, yaratması ve sorumluluk alması gerekiyor. Bu da değişime ayak uydurmayı ilke edinmiş çalışanlarla mümkün olur. İletişim teknolojisinin geldiği son nokta ile birlikte bilginin kısa sürede paylaşılabilmesi, hızlı ve dinamik iş ortamının bir getirisi olarak, küresel rakiplerin de sahnede olması, başarının sürekliliğini sağlamak ve rekabet avantajı elde etmek adına “yaratıcı olmayı” ve “farklı” olanı ortaya çıkarmayı gerektiriyor. Peter Drucker’ın dediği gibi: “Yaratıcılık, müşteriye sunulan kaynakların değerini ve memnuniyetini artırmaktır.”
Tüm bu gelişmelerle birlikte, şirketler de farklı düşünen, farklı çözümler geliştiren çalışanlara ihtiyaç duyuyor. Ar tık, çalışanlarda iyi bir eğitime ve tecrübeye sahip olmanın ötesinde, “yaratıcı olmaları” da aranan en önemli yetkinlik haline geldi. Yönetimde sağlıklı ve yaratıcı boyut yakalamak isteyen şirketler yaratıcı bireylerden oluşan takımlar oluşturmaya önem veriyorlar. Rastlantılara, kazalara, tehlikelere karşı her an hazırlıklı olan ve olağandışı her duruma çözüm üretebilen bir takım…
“Firmanızın sahip olduğu bir tek varlık bulunmaktadır, insan düş gücü.”(Bill Gates)
Yaratıcılığı bir iş sürecine dönüştürmek gerekir!
Aslında günümüz iş dünyasında hem bireylerin hem de kurumların en büyük sıkıntısı yaratıcı ve farklı olamamaktır. Aynı düşünen, bir soruya tek cevabı olan şirketler yeni ürün ve hizmetler geliştirememekte, kişiler kariyerlerini doğru yönlendirememekte ve dolayısıyla iş süreçlerinde başarı yakalanamamaktadır.
“Sahip olunan tek bir fikirden daha tehlikeli bir şey yoktur.” (Emile Chartier)
Tüm bu sıkıntıları aşmanın yolu esnek ve yaratıcı olmaya, bireysel ve kurumsal potansiyeli keşfetmeye bağlıdır. Ancak, yaratıcılığın geliştirilmesi, çalışanların yaratıcılığından faydalanmak için tek başına yeterli değildir. Çalışanların yaratıcı ol-maya yöneltilmesi ve yaratıcılığın bir iş sürecine dönüştürülmesi gerekir. Şirketlerin sahip olduğu ana stratejilerin gerçekleştirilmesinin temelinde yaratıcılık vardır. Bir şirket yaratıcılık kültürünü ne kadar çok benimserse, o kadar çok farklılık oluşturabilir.
İş ortamında yaratıcılığın gelişmesinde en önemli rol yöneticilere düşüyor. Bu noktada yöneticinin, herkesi yeni düşünceler üretmesi için teşvik etmesi, çalışanları inisiyatif kullanmaları ve kendi kararlarını vermeleri yönünde cesaretlendirmesi, uyumu sağlaması, iletişimin niteliğini yükseltmesi, çalışanlarına inanması, güvenmesi, onlara fırsat tanıması, yaratıcı olabilecekleri ortamlar sunması ve gelişim için sinerji etkisi yaratması önem taşımaktadır.
Yaratıcı yöneticiler başkalarının göremedikleri fırsatları görürler, hesaplı riskleri alırlar, çalışanlarını belli rollere uymaya zorlamak yerine yaratıcı girişimleri destekler ve yaratıcı enerjilerini tüm iş süreçlerine yansıtarak kurum kültürü ile bağdaştırırlar. “Yeterli zamanım yok deme… Pasteur, Michelangelo, Leonardo da Vinci ve Albert Einstein’ın da günleri 24 saatti…” (H. Jackson Brown, Jr)
Yaratıcılık sürecini nasıl etkili yönetebiliriz?
Yaratıcı olmak için önce istemek, sonra da bu yolda çaba harcamak gerekir. Yaratıcı olmak adına bireysel olarak gösterdiğimiz çabalar kurumsal başarıya yansır. Bu noktada sorulması gereken soru: “Sürece nereden başlamalıyız?” olmalıdır. Öncelikle uygun ortamı oluşturmalıyız. Kişilerin düşüncelerini açıklıkla ifade edebildikleri, alışılmış düşünce kalıplarının dışında yer alan bir ortam… Bunun yanı sıra yeni fikirlerin ödüllendirilmesi de çalışanları harekete geçiren bir etki yaratır. Yaratıcılığın bir norm haline getirilmesi ve herkesin bu yönde teşvik edilmesi yaratıcılığa odaklanılmasını sağlayacaktır. Çalışanlara inisiyatif verilmesi, değerli olduklarının hissettirilmesi, çeşitli eğitimlerle yaratıcılığın desteklenmesi, farklı konularda proje ekiplerinin oluşturulması da sürece yön veren diğer uygulamalar arasındadır.
Bir takım içerisinde yer alan kişilerin her birinin ayrı özelliklerinden daha önemli olan, birbirlerini farklı açılardan ne kadar tamamladıklarıdır. Farklı bakış açılarına sahip kişileri bir takımda buluşturmak yaratıcılığı tetikler.
Peki, neden yaratıcı olamıyoruz? Çocukluğumuzu düşündüğümüzde ya da çevremizdeki çocukları gözlemlediğimizde onların daha yaratıcı olduklarını fark ederiz. Çocukların kafası yaratıcı fikirlerle kaynadığı halde, büyürken o yaratıcı fikirlerin hepsi yok oluyor. Peki neden? Çocukluğumuzdan itibaren yasaklar, ezberci eğitim yapısı, çevremizin baskın kurallarına uyum çabaları ve son olarak da iş yaşamının değer yargıları düşünce ve davranışlarımızı belli bir kalıba sokmakta ve yaratıcılığımızı engellemektedir. Tüm bunlar, başta, bizim kendimizi sınırlamamıza neden olmaktadır. Yaratıcılık isteyen bir düşünceyi geliştirirken, belli düşünce kalıpları içinde mantıksal düşünce yaklaşımına sahip olmak yaratıcılığı sınırlar.
“Yaratıcı insanlar mantıklı düşünmeyen kişiler arasından çıkar.” (Bernard Shaw)
Bunun yanı sıra “aşinalık” ve “şüphe” yaratıcılığın en büyük iki düşmanıdır. “Bu iş bugüne kadar hep böyle yapıldı”, “bana bunu böyle yapmam gerektiği öğretildi”, “bunu daha önce hiç yapmadım ki” anlayışı yaratıcılığı engeller.
“Aynı şeyleri tekrar tekrar yaparak, her seferinde farklı sonuçlar beklemek çılgınlıktır.” (Benjamin Franklin)
Yaratıcılığımız süreç içerisinde farklı engellerle karşılaşmaktadır. Organizasyonun yeterince fikir üretememesi, üretilen fikirlerin değer potansiyelinin düşüklüğü, yanlış alınan kararlar, uygulamaya geçmede kaynak yetersizliği, zamanlama hatası, yeni fikrin yeterince benimsenememesi…
Ancak tüm bunlar aşılabilir engellerdir. Yeter ki, yaratıcılık sorunlarına karşı duyarlı olalım, yetersizlikler ve engeller içerisinde çözüm yolları aramayı bırakmayalım ve risk almaya karşı istekli davranalım. Yaratıcılık; risk alma, yenilikçilik ve esnekliği kapsayan bir süreçtir. Tüm bu süreç içerisinde karşılaşılan engeller de yine esnek davranarak, çok boyutlu düşünerek, risk almaya istekli olarak ve yeni fikirler üretmeye devam ederek çözülür.
“Hiçbir problem onun farkına vardığınız andaki kafa yapısı ile çözülemez. Mutlaka farklı bakış açısı yakalanmalıdır”. (Einstein)
Her zaman yeni ve farklı çözüm yolları aramak, her süreçte yaratıcılığa yer vermek, araştırmak, sorgulamak, öğrenmeyi sürekli kılmak, riskleri uygulanabilir bir alternatif olarak görmek, başarılı olacağına inanmak ve mevcut sınırların ötesine geçmek…
Yüksek kültürel birikim, azim, cesaret, kararlılık, hoşgörü, bütünsel düşünebilme, vizyoner bir bakış açısı, tutum ve davranış bütünlüğü kurumsal yaratıcılığın dinamikleridir. Aslında tüm bu dinamikler birbirini harekete geçiriyor. Yaratıcılığını keşfeden kişilerin kendilerine olan güvenleri ve performansları artar, bu da kurumsal hedeflere ulaşmak açısından bir avantaj sağlar. Yaratıcılığı teşvik eden şirketlerde de kurumsal bağlılık ve iş tatmini artar, bu karşılıklı pozitif etkileşim de daha mutlu ve üretken kişilerin çalıştığı karlı ve verimli ortamlara dönüşür.
“Önümüzdeki yıllarda rekabet avantajı, yaşamın sunduğu ilham, yaratıcılık ve zindeliğe yönelik yeni kaynaklardan
yararlanabilen birey ve şirketlerin elinde olacaktır.” (Carol Osborne)
“Columbia Üniversitesi Rektörü Nicholas Murray Butler, öğrencilerine yaptığı bir konuşmada şöyle der:
“Dünya 3 grup insandan oluşur; Bir şeyi ortaya çıkaran ve yapan küçük bir seçkin grup Bir şeyin yapılmasını seyreden daha büyükçe başka bir grup Ve neyin olup bittiğini bilmeden yaşayan muazzam bir kalabalık…’”
Üretilen her bir düşün üzerine bir yenisini eklemek yaratıcı düşünceyi artırır. Bu küçük eklemeler giderek artan yaratıcı düşünceler zincirine dönüşür. Ve işte, önemli olan da bilgi ve yaratıcı çalışanlardan oluşan bu düşünsel sermayeyi etkili şekilde yönetebilmektir. Bu da içimizdeki yaratıcılığı keşfetmekle, üretmekle, fırsat tanımakla ve bunu başaran seçkin bir grup arasına girmekle gerçekleşir. Lenus Paugling’in dediği gibi: “İyi bir fikre sahip olmanın en iyi yolu, insanın birçok fikrinin olmasıdır.”
Mehmet Acar
client success
business advised
guides given
awards achieved
As Onda Consultancy Foreign Trade unit, We aim to bring innovative, environmentally friendly, sustainable products to our valued customers. In this context, our basic principle is; To be a part of the projects that give importance to a sustainable life, to spread the products that are environmentally friendly, compatible with nature and human health, and focused on quality and design in international markets and to accelerate their sales. It is to reveal the fastest, most reliable, and most effective solutions with our global connections, broad product, and customer portfolio.
read moreWe have created our training programs based on the rapid changes and requirements in the business world. We have designed “ambitious contents” in the fields of Culture, Strategy, Leadership and Performance.
You will go on an efficient and enjoyable learning journey with us.
We have developed “RACA© Performance Management System” software program based on the needs of the leading companies of our country that we work with. We have integrated our consultancy knowledge and experience and created a multidimensionally measurement platform.
RACA© Performance Management System is a new superpower of our From Strategy to Performance© model.
read more