Kim demiş gül yaşar dikenin himayesinde?
Dikenin itibarı ancak gül sayesinde!
Mevlana
Anlatan dinleyenle, dinleyen anlatanla anlam kazanır, her iki tarafta iletişime değer verir ise ne gül dikeni gölgeler ne de diken gülü…
Önce dinlemek, sonra iyi dinlemek ve sonra dinlediğine değer vermek. İşte dinlediklerimizi anlamamız için en önemli ipucu… Değer vermediğimiz hiçbir konuşmayı aktif olarak dinlemeyiz ve anlamak için de çaba sarf etmeyiz. Son günlerde çok sıklıkla şahit olduğum bir konu özellikle iş dünyasının yakalandığı amansız hastalık. Madem değer vermiyorsunuz, o halde neden dinliyormuş gibi yapıyorsunuz?
Neden iletişim için bir fırsat yaratılıyor, değerli düşüncelerini paylaşmak isteyen kişilere bir zaman dilimi veriliyor ve neden bu değerli fikir, proje, eser, plan sahipleri düşüncelerini paylaşırken zihinler başka sularda geziyor. Her şeyden önce karşımızdaki insanları eğer dinliyorsak onlara değer vermeli ve konuşmayı monolog olarak değil diyalog olarak yaşamalıyız.
İş dünyasında “öylesine” diye bir an yok, olmamalı da.
Fikrin, anlatımın küçüğü, büyüğü, basiti, değerlisi olmaz. Her düşünce, her ifade değerlidir. Sonuçta ortaya çıkması için bir emek verilmiştir.
Hiç kimse duymak istemeyen biri kadar sağır olamaz. W. Shakspeare
Bugün anlatan taraf yarın dinleyen taraf olabilir. Karşılıklı saygı ve kaliteli iletişime olan inanç her iki durum arasında duygudaşlığı gerektirir. Dinlemediğiniz insanı bir gün gelir aramak zorunda kalabilirsiniz.
Anonim bir hikâyeyi paylaşmak istiyorum sizlerle;
Afrika’nın uçsuz bucaksız topraklarında ilkbahar yağışlarıyla oluşup yaz sıcağında yok olan geçici göller vardır. İşte bu göllerin oluşumuna tanık olan yerlilerin bir sözü var:
“Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları…”
Bugün üstünlük karıncada iken yarın balığa geçebilir, yada tersi yaşanabilir. Ne karınca olduğumuza sevinmeli ne de balık olduğumuz için övünmeliyiz, gerçek olan şu ki; kimin üstün olduğunu belirleyen suyun hareketi…
Toplantılarda yaşanan yanlışların başında karşılıklı verilen değer oranları geliyor. Dinleyen tarafından anlatan tarafa verilen değer oranının azlığı, bununla beraber anlatanın enerji düzeyinin yüksekliği ve değer katma isteğinin çokluğu birbirini maalesef tamamlamıyor.
Bazen bizimle aynı enerjiye sahip kişilere büyük bir isteklilikle konuyu anlatırız, karşımızdaki kişide heyecanla fikirlerimizi hayata geçirmeye destek olacağını ifade eder, toplantı biter sonra aradan aylar geçer siz o enerji dolu dinleyeni bir daha bulamazsınız. Ya da enerjiniz çok yüksek bir şekilde kendinizi ifade edersiniz adeta squash oynar gibi geçen toplantıda fikirleriniz karşı duvara çarpar size geri döner, toplantıyı tek başınıza mı yaptınız anlayamadan odadan çıkmış olursunuz.
Bir başka örnekte ise diyalog şeklinde gerçekleşen toplantıda sizi mutlu eden pek çok soruyla karşılaşırsınız, hepsini de özenle yanıtlarsınız, talep edilen doküman ve grafikleri paylaşırsınız adeta projenin ilk adımı atılır, herkes sizi aktif hatta çok aktif olarak dinler. Sonra ne olur? Bir gün projenizi bir gazetede görünce uyanıverirsiniz. Çekirdeğine kadar aynı mı tabiî ki değil çünkü orada siz yoksunuz!
Anlatılanlara değer verin, zaman ayırdıysanız gerçekten dinleyin, dinlemek istemiyorsanız zaman vermeyin ve dinlediklerinize değer verin, anlatanlara değer verin. Soru sorun çünkü anlatan soru bekler. Fikirler, planlar, projeler sorularla güçlenir, kutuların kapakları açıldıkça dinlemenin ve anlamanın kalitesi arttıkça iletişimin kalitesi artar.
Gazali’nin dediği gibi “Cevizin kabuğunu kırıp özüne inmeyen, cevizin hepsini kabuk zanneder.”
Konuya farklı bir yönden bakarsak eğer düşüncelerimize, anlattıklarımıza, ifadelerimize değer verilmiyor ise zoraki dinleme ile zoraki iletişimlerin içinde yer almayalım. Anlattıklarımıza verilen değeri ölçelim, terazinin anlatılandan yana olan kefesi ağır basmıyorsa daha fazla anlatmayalım. Söylenen sözlerin içinde pek çok gizli fırsat saklanıyor olabilir bunu da unutmayalım.
“Dört şey asla geri gelmez; söylenen söz, atılan ok, geçmiş hayat ve kaçırılmış fırsat.”
Sadece iş dünyasında, toplantılarda değil hayatın her anında yaşıyoruz anlattıklarımızın anlattığımız yere ulaşması kaygısını.
Anlattıklarımız değerli, bu durumda anlatalım, sadece dinleyenleri doğru seçelim, ariflere anlatalım, soru soralım. Anlatmanın önemini, dinlemenin ve anlamanın etkisini de anlatalım. Tereddüt etmeyelim. Ve unutmayalım;
Ne kadar bilirsen bil, anlatabildiklerin, karşındakinin anlayabileceği kadardır. Mevlânâ
Mehmet Acar
client success
business advised
guides given
awards achieved
As Onda Consultancy Foreign Trade unit, We aim to bring innovative, environmentally friendly, sustainable products to our valued customers. In this context, our basic principle is; To be a part of the projects that give importance to a sustainable life, to spread the products that are environmentally friendly, compatible with nature and human health, and focused on quality and design in international markets and to accelerate their sales. It is to reveal the fastest, most reliable, and most effective solutions with our global connections, broad product, and customer portfolio.
read moreWe have created our training programs based on the rapid changes and requirements in the business world. We have designed “ambitious contents” in the fields of Culture, Strategy, Leadership and Performance.
You will go on an efficient and enjoyable learning journey with us.
We have developed “RACA© Performance Management System” software program based on the needs of the leading companies of our country that we work with. We have integrated our consultancy knowledge and experience and created a multidimensionally measurement platform.
RACA© Performance Management System is a new superpower of our From Strategy to Performance© model.
read more